23 Kasım 2011 Çarşamba

Ya iniş izni çıkmazsa ne olur?


Malumunuz, mevsim sonbahar ve göçmen kuşlar da göç ediyorlar. Yaşadığımız bölgede kazların göç yolu üzerinde bir yer olmalı ki; her bahar kelimesi geçen dönemde sesleri duyulur ve göklerde kendileri görülür.

Onlarda can taşıdıklarından olsa gerek, ara sıra mola verip bir yorgunluk kahvesi olmasa da dinlenmek ve ihtiyaç gidermek için yeşillik alanlara, sulaklara iniyorlar. Bunu ise bu alan sahipleri hiç mi hiç istemiyor. Bir yolunu bulup kovmak istiyorlar. Onlara göre otlaklarını pisletiyorlar, otlarını yiyorlar ve az çok zarar açıyorlar. Bu kazlar ve göçmen kuşlar için bir ihtiyaç olurken, çiftçiler içinse bir istenilmeyin durum oluveriyor. Bunlar her dönem bu şekilde yaşanırken asıl konu bugün bu değil tabii.

10 Kasım 2011 Perşembe

"Bunu yapan İnsan olamaz!" Peki, siz kaç İnsan tanıyorsunuz?


Yaşadığımız toplumda biz Türk’ler hakkında pekte iyi şeyler düşünmez, içinde bulunduğumuz çoğunluk. Bunların bir kısmı bizlerden kaynaklansa da, diğer kısmı ise yaşadığımız ülke halkının önyargılı yaklaşımıdır. Bizler bahsi geçen bahçeyi aldığımızda da aynı şeyleri yaşadık. İlginçtir blok hayatımızda da aynıları oluyor. Üstelik bu seferde Türk insanından kaynaklanıyor. Önyargılarını insanlar üzerlerinden atamıyorlar.

Kişiler vitrinlerinde ne kadar modern bir çizgi ile kendilerini sergileseler de, bu sadece vitrini albenili yapıyor ve iç mekâna da kala kala sade, sığı bir boşluk bırakıyor. Daracık bir çerçeveden olabildiğince bakıyorlar dünyaya. Bakmaya da devam ediyorlar. Beyinsel perspektiflerinden dosdoğru her şeye gözüküyor. Bu kimin sorunu veya suçu, bunu sorgulamak değil bizim amacımız. Çabamız sadece yaşadıklarımızı, kendi dilimizden aktarmak. Buna da hakkımız var. Çünkü pırasayı yetiştirendeyse, yazıp çizme hakkı, yemeği de o yetiştiren yapmalıdır. Bırakın diğerleri aç kalsın ve yazılanları okuyup karınlarını doyursun.  Ve hatta internette olan onca konunun linkini ekleyin ve siz bir iyi niyetinizi, isim belirtiniz diye vede üstelik isim yazım hatası içerdi ise de kopmadık yaygara kalmasın. Pes ya valla. Çifte standarttın olsa olsa mürekkepli tarafı olur böylesi bir davranış.

8 Kasım 2011 Salı

İletişim Bilgileri bulamayanlar için.

Son edindiğimiz yoğurttu üfleyerek yeme deneyiminden, iletişim için adres vermemiz bize vurgulandı. Bu blok yayın hayatına başlaması ile birlikte yukarda gözüken mail adresimizin yeri hiçbir zaman değişmemiş ama spamlara neden olmasın diye resim formatında verilmiştir. İsteyen bütün ziyaretçilerimiz gerektiği zaman kullanabilmektedir. Bir çoğu ile de bu adres aracılığı ile şu ana kadar iletişim kurmakta idik ve bundan sonrada kuracağız.

Sağlığımız ve zamanımız el verdiği ölçüde bloğumuz aracılığı ile de paylaşımlar yapmaya çalışacağız. Birkaç gündür yaşadığımız ve sıvı yağ gibi suyun üstüne çalışan blogger arkadaş bizlere dersimize çalışmadığımız için suların kesildiğini bahane etmekte olduğumuzu söylemektedir. Gerçekten doğrudur. İnsan kendi bahanelerini veya davranışlarını başkalarının üzerinde görür.

5 Kasım 2011 Cumartesi

Bloggerlık zor zanaatmiş.

Sosyal özgürlük istiyoruz.

Buna değdi, buna değmedi, inanın yazacak şey bulamıyorsunuz;  yorum yapamıyorsunuz.

Altı boş atmaya, gelene ağam gidene paşam demeye ve amacını düşünmeden sorgulamaya toplum olarak alışmışız. Konu olarak çevremizi alacaktık ya, evet işte yani kısaca sosyal medya denen olay özgürlük değil bir muamma imiş.

Bloğumuzu açtık fazla bir aktif olmadık. Bu aralar boşluk var sağa-sola gezi düzenleyip ara sırada bloklarda yorum yazmaya başladık. Konu hem yardım olsun, hem de tanıtım. Bu işler öyle imiş sen bana gel, ben sana geleyim. Onca bloğu takip ediyoruz ve faydalanıyoruz. İnsanlar gelen olmuyor diye yazmayı mı kesiyor. Zaman buldukça yazıyor. Çok ihtiyacımız vardı; sanki biri bize gelecekte, bizi öğen yazı yazacakta, bizde şişeceğiz de, coşacağız da. Arkadaşım bizi yerden yere vur, alaşağı et, imha et ama bir şey et, yani kısaca yaptığın dedikodu olmasın, dolu şeyler yap torba dolsun. Toplum olarak böyle şeylere ihtiyacımız var. İnsanlar bilinçlensin. Birinin kopyasını gördün mü nasıl aslını soruyorsun. Sen de yap bizde görelim.

1 Kasım 2011 Salı

Yazmak ve Yazmak Gerekiyor.

“Harekette bereket vardır” derler evet gerçekten öyle imiş. Bizim bloğun sayacı bize göre epey bir tavan yaptı. Sebep ise pırasanın erkeği, aslında konu soğanın erkeğinden çıkmıştı. Blogger bir arkadaş bir video paylaşmış ve sormuştu, böceğin uçtuğu çiçek çok hoşuma gitti; acaba adı nedir? Kimse cevaplamamış gözüküyordu ve haliyle bir omuz atalım deyiverdik ve ekip olarak olaya el koyduk. Bilmeye bilmiştik ama bizler gibi birkaç omuz da aynı anda içeri girmiş. Yorumların yayını sonrası okuduk ve tekrar bir katkı yaptık.

Pozitif olan her şey insanlara artı olarak dönüyor buda onlardan bir tanesi olsa gerek. Buda bizlere blog trafiğinde bir hareket olarak döndü. Yazma şevki verdi bizlere. Nasıl bir akış takip edeceğimizi açıklamıştık. Ama yeni okurlarımız için bu blokta konu olan bütün olaylar bahçe, bahçe halkı ve içerisinde bulunduğumuz; Türkiye’dekiler için Almancı, buradaki halk için ise Yabancı denen ve üste tükürdün mü bıyık, altta ise sakal ikilemi arasında gidip gelin ve yurtdışında yaşayan bizleri anlatmaya çalışacağız.