15 Mayıs 2013 Çarşamba

İki yıla yakın bir süre sonra tekrar Merhaba.




Bahçem
“Ya iniş izni çıkmazsa ne olur?” demiş ve 23 Kasım 2011 Çarşamba günü son postumuzu atarak kendi bloğumuza postayı koyup blogspotta kendi haline terketmişiz. Ne yazık bize ve biz gibi düşünenlere.

Şimdi sıralamaya kalksam kendimi kandıracak bir sürü bahane ve mazereti, kısacası ne gerekiyor ise onu güzelce yazıya aktarabilirim ama yapmayacağım. Dürüst bir şekilde sevgili bloğum senle ilgilenemedim onu kabul ediyorum. Ama blog izleyicilerinin Facebook sayfasında birkaç beğenide bulunması sonucu geçen hafta beğenenimiz 48 den 54 e yükseldi. Böyle bir bloğa hala ilgi oldugunu hem beğenilerden hemde istatistiklerinde gelen ziyaretçinin 2/3 ünün hemen kaçmayıp sayfa çevirdiği yönde olduğunu görünce zaman buldukça paylaşmaya, yazmaya devam kararı aldım.

23 Kasım 2011 Çarşamba

Ya iniş izni çıkmazsa ne olur?


Malumunuz, mevsim sonbahar ve göçmen kuşlar da göç ediyorlar. Yaşadığımız bölgede kazların göç yolu üzerinde bir yer olmalı ki; her bahar kelimesi geçen dönemde sesleri duyulur ve göklerde kendileri görülür.

Onlarda can taşıdıklarından olsa gerek, ara sıra mola verip bir yorgunluk kahvesi olmasa da dinlenmek ve ihtiyaç gidermek için yeşillik alanlara, sulaklara iniyorlar. Bunu ise bu alan sahipleri hiç mi hiç istemiyor. Bir yolunu bulup kovmak istiyorlar. Onlara göre otlaklarını pisletiyorlar, otlarını yiyorlar ve az çok zarar açıyorlar. Bu kazlar ve göçmen kuşlar için bir ihtiyaç olurken, çiftçiler içinse bir istenilmeyin durum oluveriyor. Bunlar her dönem bu şekilde yaşanırken asıl konu bugün bu değil tabii.

10 Kasım 2011 Perşembe

"Bunu yapan İnsan olamaz!" Peki, siz kaç İnsan tanıyorsunuz?


Yaşadığımız toplumda biz Türk’ler hakkında pekte iyi şeyler düşünmez, içinde bulunduğumuz çoğunluk. Bunların bir kısmı bizlerden kaynaklansa da, diğer kısmı ise yaşadığımız ülke halkının önyargılı yaklaşımıdır. Bizler bahsi geçen bahçeyi aldığımızda da aynı şeyleri yaşadık. İlginçtir blok hayatımızda da aynıları oluyor. Üstelik bu seferde Türk insanından kaynaklanıyor. Önyargılarını insanlar üzerlerinden atamıyorlar.

Kişiler vitrinlerinde ne kadar modern bir çizgi ile kendilerini sergileseler de, bu sadece vitrini albenili yapıyor ve iç mekâna da kala kala sade, sığı bir boşluk bırakıyor. Daracık bir çerçeveden olabildiğince bakıyorlar dünyaya. Bakmaya da devam ediyorlar. Beyinsel perspektiflerinden dosdoğru her şeye gözüküyor. Bu kimin sorunu veya suçu, bunu sorgulamak değil bizim amacımız. Çabamız sadece yaşadıklarımızı, kendi dilimizden aktarmak. Buna da hakkımız var. Çünkü pırasayı yetiştirendeyse, yazıp çizme hakkı, yemeği de o yetiştiren yapmalıdır. Bırakın diğerleri aç kalsın ve yazılanları okuyup karınlarını doyursun.  Ve hatta internette olan onca konunun linkini ekleyin ve siz bir iyi niyetinizi, isim belirtiniz diye vede üstelik isim yazım hatası içerdi ise de kopmadık yaygara kalmasın. Pes ya valla. Çifte standarttın olsa olsa mürekkepli tarafı olur böylesi bir davranış.